Ejderham ve Ben



 Dünya turumun üç yüz seksen ikinci gününde bu seferki rotamı Afrika’ya çevirmiştim. Bir yılı aşkın süredir sadık dostum olan evcil ejderham Lupos ile kendimizi yeni yelkenlere atmıştık.

 Öyle ki Lupos’u ilk bulduğumda Hindistan’da yaşlı ve hasta bir adama sağlığına kavuşması için zar zor topladığım paralar ile tedavi ettirmiştim. Karşılığında ise bana Ejderha’yı vermişti. İlk başlarda onu anlamak zor olsa da bir çevirmen yardımıyla onu anlayabilmiş ve zamanla dilini öğrenmiştim.

 Şimdi ise son durağımız olan Afrika'daydık. Günlerden bir öğle arasıydı ve sıcaklık kırk üç dereceye kadar gelirken kendimizi kuytu köşede bir gölgeliğe atmıştık. Safarilerin ve yırtıcı hayvanların en uğrak olduğu bölgedeydik ama hiçbiri bir ejderha değildi tabii. Öğle sıcağının dinmesi ile birlikte eşyalarımı toplayıp Lupos’un sırtına bindim. Lupos’un sırtından Afrika daha cezbediciydi. 

 İleride aylak aylak uçan, uçan eşekleri görmem ile birlikte keyfimin kaçması bir oldu. Uçan eşeklerin sebebi belirsiz bit huyları vardı. Onlar ejderhalardan ölesiye nefret ederlerdi. Bize doğru son sürat ilerliyorlardı ve biz nereye uçsak peşimizden geleceklerini biliyordum. En önde duran heybetli eşek benim ve Lupos’un kafasına taş atmaya çabaladı ama ilk denemesi başarısız oldu. Buna sinirlenen uçan eşek diğerlerine de işaret edip bize taş atmalarını sağladı. Bir,iki tanesi benim koluma ve başıma isabet etti. Lupos’un da kanadına büyük bir taş isabet etti ve kanadı şiddetli bir biçimde kanamaya başladı. Lupos ise onların bu hareketlerine canı acıyor olsa da dayanamayacak hale geldi ve ağzını açıp onlara bir alev topu fırlattı. Alevler halinde yanarak yere düşen uçan eşekler acı içinde kıvranıyordu. Onları gören Lupos’un kanadının yaralanmasına rağmen kendinden memnun bir hali vardı. Eşekler orada can çekişirken biz yolumuza devam ettik. 


 Afrika’yı tepeden tırnağa görmek isteyen turistler genellikle zepline binerdi. Ben ise çoktan Lupos’un kanadının kanamasını unutmuş, güzel manzaranın ahengine kapılmıştım. O sırada gene yolcu taşıyan bir zeplin dibimizden geçti. Lupos’un yan yan uçması yüzünden sağlam kanadı zeplinin içine daldı ve feryatlar koparması bir oldu. Bir yandan ise zeplinin içindeki yolcular panikle çığlık atıyordu. Zeplin hemen inişe geçti ve biz de onunla inmek zorunda kaldık. 



Yere iner inmez Lupos’un kanadını, çığlık atmayı bir kenara bırakmış insanlarla beraber zeplinden çıkardık. Kanadı her ne kadar sağlam dursa da çok acı çektiği belliydi. Diğer kanadı kanamayı kesmişti fakat kanadın durumunun iyi olmadığı bariz belliydi. İnsanlar bizi gözetlerken burada ejderhaları iyileştirmek ve korumak amaçlı olan topluluktan bir kaldırım mühendisi çağırdım. Lupos’u böyle görmek beni de çok üzmüştü. Onu seviyor ve iyi olacağını söylüyordum. Çok geçmeden kaldırım mühendisi geldi ve gerekli müdahaleleri yaptı. Sonra ise Lupos’u alıp asıl tedavi merkezi olan yere götürdü.


 O günden sonra Lupos bir daha uçamadı ve dünya turumuza böyle üzücü bir olayla son verdik.

                                                                                                                          Ceren DÜZTAŞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder