Kahraman Ben ve Dragon


Yine sıkıcı bir güne açıyordum gözlerimi. Evet sıkıcı, çok güzel bir üniversite bitirdim. Ama gerçekten çok iyi bir kaldırım mühendisiyim. Sap gibi oradan oraya dolanıyorum. Kimsem yok. Evcil ejderham Dragon dışında. Evet bir ejderha. Merak etmeyin diyeceğim fakat biraz tuhaf olacak. Evet Dragon bir evcil ejderha; ama gözünün tutmadığı biri olursa da gözünün yaşına bakmaz. Ağzındaki aleviyle aniden o kişiyi bir küle çevirebilir. Gene bir yerde Dragonla birlikte uyuyakalmışız. Burası neresi bilmiyorum. Tek bildiğim Araf'ta olduğumuz. Burası benim yaşadığım yer. Ben uyandıktan sonra Dragonu'da uyandırdım. Dragon'un sırtına atladım. Ve her zaman gittiğimiz restaurant'a gittik. Her zamanki yerimize oturduk. Garsona sipariş verdik. Beklemeye başladık. Beklerken yine boynumdaki şişe benzeri kolyeyle oynamaya başladım. Bu kolye nereden geldi bilmiyorum. Tek bildiğim bu kolyede bir şey vardı. Ama ne olduğunu çözemiyordum. İçinde bir de kağıt vardı. Bu zamana kadar açmaya korkmuştum. Ama artık açacaktım. Hem de şimdi. Kolyeyi boynumdan çıkardım. Ve şişeyi açtım. Kağıtta bir şey yazıyordu. Ama tam olarak anlamamıştım. Çünkü bu farklı bir dildi. Bir çevirmen bulmaya karar verdim. Dragonla birlikte kahvaltımızı yaptıktan hemen sonra restauranttan çıktık. Ve bir çevirmen buldum. Kağıdı verdim. Söylediği şey beni şok etti. Kağıtta Araf'ı korumam gerektiği yazıyordu. Ama hiç bir şey anlamamıştım. Ne oluyordu? Ben nasıl koruyabilirdim Araf'ı? Ayrıca neyden korumam gerekiyordu? Bu soruları düşünürken sokaklarda yürüyorduk. Öğlen olmuştu ve hala yürüyorduk. Gözlerime inanamıyordum. O da neydi? Bir zeplin elektrik direğine çarpmış ve alev almaya başlamıştı. Asıl olay ise içinde yaşlı bir adam: "Yardım edin!" diye bağırıyordu. Hemen Dragon'la birlikte havalanıp yaşlı adamı alevlerin arasından kurtardık. Ne oluyordu bana daha iki gün önce her şeyden korkarken şimdi insanları kurtarıyordum. Acaba kolye de yazan, anlatılmak istenen şey bu muydu? Ama bunun Araf'ı kurtarmakla ne ilgisi vardı? Neyse kafamı daha fazla yormamaya karar verdim. Zamana bırakacaktım. Yolda yürürken gökten gelen bir sürü şey gördüm. O da neydi? Gökten taş mı yağıyordu? Hayır, hayır bu taş değildi. Bu gelenler uçan eşeklerdi. Ne oluyordu? Ayrıca yaşlı adam da hala yanımızdaydı. Yaşlı adam hemen bize olanları anlattı. Uçan eşekler Araf'ı ele geçirmeye çalışıyormuş. Yaşlı adam bunları nereden biliyordu? En önemlisi de şimdi bu uçan eşeklere ne yapacaktım? Nasıl koruyacaktım Araf'ı? Ben ne yapabilirdim ki? Ama iş işten geçmişti. Artık bu uçan eşekleri yenmem gerekiyordu. Ve Araf'ı kurtarmam. Yaklaşıyorlardı hemen Dragon'un sırtına atladım. İşte başlıyorduk. Uçan eşekler taş ile saldırıyordu. Bir sürü taş atmaya başladılar. Dragon ağzındaki alevle tüm taşları kül ediyordu. Ayrıca bize yaklaşan her uçan eşek Dragon'un alevi ile yanıyordu. İşte bitiyordu. Herkes bizi izliyordu. Ve sanırım başarmıştık. Uçan eşekler diye bir şey yoktu artık. Hepsi yanıp kül olmuştu. Yere indik Dragon da ben de çok yorulmuştuk. Yaşlı adam yanımıza geldi. Önce bizi tebrik etti. Sonra her şeyi anlattı. Oysa ki bu yaşlı adam benim büyük dedem imiş. Bu kolyeyi bana veren de oymuş. Ve uçan eşeklerin geleceğini haber vermek için gelmiş buraya. Evet artık Araf kurtulmuş. Ben ve Dragon ise kahraman olmuştuk. Artık yalnız da değildim. Büyük dedem de vardı. Artık anlıyordum. Ben bir kaldırım mühendisi değil bir kahraman olmak için gelmiştim bu dünya'ya. Bundan sonra ben, Dragon ve büyük dedem gibi tüm Araf halkı mutluluk içinde yaşadık.

                                                                                                                    Sıla ÇINAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder